
Beyazıt Meydanı: "Dersaadet'in Kalbi"nin Sırları Açılıyor!
Beşir Ayvazoğlu'nun kaleminden çıkan "Dersaadet'in Kalbi", okuyucuları İstanbul'un kalbi Beyazıt Meydanı'nın derinliklerine götürüyor. Uzun yıllar edebiyat dünyasına ışık tutan Ayvazoğlu, bu kez bir mekanın biyografisini yazarak, meydanın tarihine ve kültürüne odaklanıyor. Kapı Yayınları'ndan çıkan bu eser, sadece bir tarih kitabı değil, aynı zamanda bir roman tadında okuma deneyimi sunuyor.
Beyazıt Meydanı'nın Tarihi Yolculuğu
Ayvazoğlu, eserinde Beyazıt Meydanı'nın tarihsel geçmişini detaylı bir şekilde ele alıyor. Meydanı bir "kültür meydanı" yapan tarihi mekanları, camileri, medreseleri, kütüphaneleri, hamamları, kahve ve lokantaları, sahaflar çarşısını ve Kapalıçarşı'yı inceliyor. Yazar, meydanın vazgeçilmez unsurları olan ağaçlar, çınarlar ve güvercinlerin yanı sıra, meydanı hayatlarının merkezine alan yazar ve kültür insanlarının meydanla olan bağlarını da gözler önüne seriyor.
Yazar, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Nurullah Ataç, Asaf Halet ve Tarık Buğra gibi edebiyatçılarının Beyazıt Meydanı ile olan sıkı bağlarını vurguluyor. Bu isimlerin hemen her gün meydana uğradıklarını, Küllük'te derin sohbetlere katıldıklarını, Sahaflar Çarşısı'nda zaman geçirdiklerini ve kütüphanelere uğradıklarını belirtiyor. Ayvazoğlu, okuyucuyu o döneme götürerek, o dönemin havasını ve yaşanmışlıklarını hissettiriyor.
Kör Kazma'nın Meydanla İmtihanı
Kitabın ilk bölümünde, Yahya Kemal'den ilhamla "Kör Kazma" başlığı altında, meydanın "kazma" ile olan mücadelesi anlatılıyor. Meydanı meydan yapan ve kimlik kazandıran eserlerin, özellikle Menderes döneminde yapılan yol açma faaliyetleri sırasında nasıl yok edildiği, meydan düzenlemeleri ile tarihi meydanın zaman içerisinde nasıl değiştiği ve asli hüviyetinden uzaklaştığı detaylı bir şekilde aktarılıyor.
Ayvazoğlu, dönemin basınında ve kamuoyunda yürütülen kampanyalara da değiniyor ve tarihten ve kültürden habersiz bazı kişilerin o dönemki yöneticileri nasıl yanlış yönlendirdiğini arşivlerden elde ettiği belgelerle ortaya koyuyor. Bu bölümde, Beyazıt Meydanı'nın geçirdiği dönüşüm ve kayıplar gözler önüne seriliyor.
Dersaadet'in Kalbi: Beyazıt Meydanı'nın Önemi
Yazar, Fetihten sonra inşa edilen Fatih Camisinin daha sonradan yeniden yapılması nedeniyle meydana adını veren Beyazıt Camisinin Osmanlı’dan kalan ilk ve en eski selatin cami olduğunu hatırlatıyor. Gazeteci Ruşen Eşref ile birlikte cami meydanında açılan ramazan sergilerine geri dönerek camiyi ve caminin müştemilatı hakkında detaylı izahatta bulunuyor.
Ayvazoğlu, Beyazıt Meydanı'nın 1950'lerin sonuna kadar üniversitesi, kütüphaneleri, kahveleri, Sahaflar Çarşısı ve Babıali'siyle entelektüel hayatın cazibe merkezi ve "Dersaadet'in Kalbi" olduğunu vurguluyor. Kitapta, Küllük Kahvesi ve Sahaflar Çarşısı'na dair geniş bilgilere yer veriliyor ve okuyucu yeniden o günlere ve o mekanlara davet ediliyor.
Sahaflar Çarşısı'nı Tanpınar'ın Huzur'undan Mümtaz'ın anlatımıyla gezdiren yazar, Yusuf Ziya Ortaç'ın kaleminden Sahaflar Çarşısı'nın en önemli siması olan İbnülemin Mahmut Kemal'in çarşıya girişini ve esnafların onu selamlamasını aktarıyor. Okumadığı kitabı satmaya kıyamayan Saatçi İbrahim Efendi'yi, kitaplarını yangında kaybeden sahafların hüznünü ve sahaflar çarşısına verilmeyen kıymeti hüzünle anlatıyor.
- Kütüphanelerin kuruluş ve amaçlarına dair bilgiler
- İsmail Saip Sencer ve kedileri
- Hakkı Tarık Us’un zengin kitap, dergi ve gazete koleksiyonlarının başına gelenler
Yazar, bu kütüphanelerde yapılan taşınma işlemlerinin Beyazıt Meydanı’nın kültürel hafızasına önemli kayıplar verdiğini belirtiyor. Kitap, kütüphane, sahaf ve kahvehanelerin meydanın vazgeçilmez unsurları olduğunu ve bunların aynı zamanda birer açık üniversite fonksiyonu gördüğüne değiniyor. Meydana komşu Darülfünun ve sonrasına İstanbul Üniversitesinden yetişen bütün önemli edebiyatçıların, ilim adamlarının yolunun bu meydandan geçtiğine dikkat çekiyor.
Tarık Buğra'ya göre Küllük Kahvesi üniversitenin bir tamamlayıcısı hatta başlı başına bir üniversitedir. Küllük sohbetleri müdavimi olarak derslerinden geri kalan ve okuldan atılan Buğra’nın bir süre Küllük sandalyeleri üzerinde gecelediğini, ömrünün sonuna doğru Küllük ve Beyazıt Meydanı hakkında bir roman yazmayı istediği ama asli unsurlarından birçoğu yok olan meydan için ‘Bizim Beyazıt yok artık’ dediğini kitaptan öğreniyoruz.
Beşir Ayvazoğlu'nun "Dersaadet'in Kalbi", Beyazıt Meydanı'nın sadece bir mekan değil, aynı zamanda bir hafıza, bir kültür ve bir kimlik olduğunu gözler önüne seriyor. Kitap, meydanın tarihini, o mekanı kıymetli hale getiren yapıları, o yapılara anlam yükleyen insanları ve uzun yılların birikimi ile kültürel bir cazibe merkezine dönüşen Beyazıt Meydanı'nın geçmişten bugüne nasıl değiştiğini anlatıyor. Biraz hüzün, biraz hafıza tazeleme ve en önemlisi de şehirlerde imar adıyla kültürel dokuya nasıl zarar verildiğini Beyazıt Meydanı’nın hikayesi etrafında okuyucuya aktarıyor.