
"Ne İstersen Sor": Önyargılarımızı Sorguluyor muyuz?
Nesillerdir İstanbullu olmama rağmen, Türkçe telaffuzumdaki "yabancı" aksan, hayatım boyunca "Nerelisin?" sorusuyla karşılaşmama neden oldu. Peki, bu soru gerçekten masum mu? "Bana İstediğini Sor" belgeseli, tam da bu noktada önyargılarımızı ve kimlik algımızı sorgulatıyor.
"Nerelisin?" Sorusunun Ardındaki Gerçek
Aslında ne demeye çabaladıklarını anlarım, lakin onlara okullarda asla öğretilmeyen ama bir şekilde bildikleri ve beni “kendi gibi” olanlardan soyutlamak için çaresizce çırpınmalarına yol açan hakikati kendilerine tepside sunmayı artık reddediyorum. Oysa bir zamanlar İstanbullu hemşehrilerimin büyük çoğunluğu geniş ekalliyet cemaatlerinin varlığını gayet iyi bilir, hatta muhtelif telaffuzlardan yola çıkarak hangisine ait olduğunuzu tahmin edebilirdi. Lakin sonunda cumhuriyetin milliyetçi projesi İstanbul’da da amacına ulaşmış, azınlıklar bir avuç kalmıştı. Aile büyüklerimizden bazılarının coğrafyanın kadim halklarından olması bir yana, asırlardır kök saldığımız şehrimizde genel trende paralel olarak, artık küstahlığa varan seviyede “yabancı” muamelesi görüyorduk. Artık benim de “Türkçe’yi bizden iyi konuşuyorsun ama”, hatta “Bravo!” gibi yalakalıklara da tahammül edecek, kibarca gülümseyecek hâlim kalmamıştı.
İtalyanların Kategorize Etme Çabası
Fakat hiçbir şey bir İtalya İtalyanı’nın beni kafasına göre kategorize etmeye çalışması kadar provoke edemez. Ne de olsa Türkiye’de halk, az çok tek tip kimliğe odaklanmış rejimin kurbanıydı; mazinin mümkünse unutulması, hatta silinerek yepyeni ufuklara doğru yelken açılması istenmişti. Nitekim geçmişte aşırı haklar tanınımış “yabancı” kökenliler hoşgörüyü suistimalle karıştırmışlar, halka ait olması “varlıkları” sömürüyle gasp etmişlerdi: Kısacası azınlıklar tukakaydı ve muhakkak ki “ötekiydi”! Oysa İtalya halklarının bilhassa Denizci Cumhuriyetler’in parlak dönemlerinde tüm Akdeniz’de babalarının çiftliğiymiş gibi dolaştıkları en azından tarih kitaplarında kayıtlıydı. Kostantinopolis’in de dahil olduğu muhtelif liman kentlerinde kurdukları şanlı koloniler İtalya yarımadası ahalisinin bir zamanlar ne kadar atılımcı, cesur ve egzotik diyarlarla armoni içinde olduğunun ispatıydı.
"Bana İstediğini Sor": Hollanda'da Mülteci Olmak
Dünya prömiyerini Tribeca’da gerçekleştirmiş "Bana İstediğini Sor (Ask me anything)" adlı belgesel Sudanlı mülteci Abdulaal Hussein’in Hollanda’da dahil olduğu bir projeyi karşımıza getiriyor. Yönetmen hanesinde adını gördüğümüz gencecik kadın sinemacı Wyneke Van Nieuwenhuyzen önyargılar, ayrıcalıklar ve sosyal eşitsizlikler hususunda hassas olduğunu belirtiyor. 2024 Hollanda yapımı 15 dakikalık belgeselin kahramanı Abdulaal çoğunluğu beyaz Hollandalılar’dan müteşekkil grupların toplandığı mekânlarda mülteci olmanın ne demek olduğunu anlatıyor. Hazır bulunanların ona yöneltecekleri suallerde herhangi bir kısıtlama olmaması talebi aslında yönetmen Wyneke’nin insanları düşünmeye sevketme ve tartışmaya yüreklendirme ülküsüyle birebir örtüşüyor. Bazen orta sınıf, bazen kalburüstü imaja sahip orta yaş ve ötesi katılımcıların Abdulaal’e gayet sıcak davranmaları bir yana, bilhassa kameranın varlığıyla nezih bir imaj sergileme hususundaki ihtimamlarına şaşırmamak lazım. İyi niyetli küçük burjuva nezaketi kapsamında gerçekleşen bu soru-cevap dinamiğinde, salonu dolduran şahısların birbirlerine rezil olmamak için de aslında uzak diyardan gelen kahramanımıza içlerinden gelen sualleri serbestçe soramadıklarını düşünüyorum.
"Bana İstediğini Sor" belgeseli, önyargılarımızın ve kimlik algımızın ne kadar derinlere işlediğini gözler önüne seriyor. Belgeseldeki diyaloglar, aslında hepimizin içten içe merak ettiği, ancak dile getirmekten çekindiği soruları cesurca soruyor. Bu sorular, bizi düşünmeye ve kendimizi sorgulamaya davet ediyor. Belgeseli izledikten sonra, "Nerelisin?" sorusunun ardındaki anlamı ve önyargılarımızın hayatımızı nasıl etkilediğini daha iyi anlıyoruz.